Sabohnia Schmolt?

Uyandım. Televizyon açık. Güneş sidik gibi. Sorma olur, güneş sidik gibi olur. Uyanırsın, güneş yüzüne çarpar. Birisi üzerine işer. Birisi güneştir bazen. Neyse, cemil geldi. Tartıştık. Perdeyi çekmediği için kızdım. Yemek vermedim. Dışarı çıkalım, dedi. Çıkarmadım. İt oğlu it zıpladı falan. Acıktım. Yemek yok. Biliyorum. Kalktım. Dizlerim gerildi, düştüm. Elim parkeye değdi. Parkede asfalt gibi kir var. Tekrar kalktım. Başım döndü. Bazen döner. İyidir. İnsanın başına bir şeyler gelmesi hiç gelmemesinden iyidir. Mutfağa yürüdüm. Buzdolabını açmadım. Niye açmadım? Zaten açıktı da ondan. 5 yıl oldu. Küçükken neysem hala oyum. Hala gider buzdolabina bakarım. Neyse, 5 yıldır neyi yapıyorsam onu yaptım. Kumpirciyi aradım. Lahana dışında her şey dedim. Kapattım. Kesin sövüyorlar bana. Sövüyorlar, seviyorlar. İyi paramı yediler ibneler. Neyse kumpir geldi. Cemil’ le götürdük. Keith Jarret attım bir tane. Kahveyi patlattım. Biraz da fotoğraf baktım. Stieglitz iyidir, müzik de iyidir. Alır, götürür. Senin için anlamı yoktur. Tamam ama bir yere gitmeyen birisi için anlamı çok. Hapisanede bir arkadaşım vardı. Atlama be! Hapisaneyi de anlatırım bir ara. Neyse dermanım bizim ki gözlüklü, malın teki. Mal ama kaliteli mal. Kitap okuyor falan. Bilgili hırbo. Blues dinler durur. Dedim ver. Hava değişir belki. Değişmedi pek ama. Olsun. Müzik iyidir. Kahve bitti, Salim geldi.
- Olur mu? Olur Salim.

Nasılsın Alfred?

Kadın oturmak bilmiyordu. Durmak bilmiyordu demek isterdim. Oturuyor. Ne yapabilirim?. Konuşmuyor da. Hatta tanışmıyoruz. Henüz beni görmedi. Yüzü çok güzel. Nasıl güzel? Bilmem. Denize bakmak gibi. O sürekli aynı yere bakıyor. Ben de öyle yapıyorum. Ona bakıyorum. Tabi o bana bakmıyor ama olsun. Ortak noktalarımız var. İkimizde bir yere sürekli bakmayı seviyoruz. İkimizde oturuyoruz, konuşmuyoruz, tanışmıyoruz

Ne olur, neden olur, nasıl olur?

Televizyon izlerken birden kafamı kaldırdım. 1- Oda izmarit kokuyordu. 2- Kendimi berbat hissediyordum. Peki ne kadar berbat?

- Bir kere duvarları görmek iğrenç bir şey. Oturduğum yer bok gibi. Duvar kağıdı sidik gibi. Gerçi ben de sidik gibiyim. Sen beni boşver. Kıç atıyorum sana işte kimseyi gördüğüm yok ne zamandır. Makarna da sidik gibi bu arada.

- Cehenneme gerek yok yani. Güldü. Salim hayatımda gördüğüm en çirkin, en gereksiz adamdı ve ben bu hırboyla oturmuş, hayatımı tartışıyordum.

- Yok yok, gerek yok Salim. Neyse en azından cemil var. Cemil köpeğimin adı. Hayır naapıym? Öyle alengirli isim bilmem ben. Cemil dedik, cemil kaldı ismi. Babamın adıda Cemil’ di. Verir verir, insan köpeğine babasının adını verir. Valla ben bunla babamdan daha iyi anlaşıyorum. Bir kere babam bana hiç sarılmadı, bu bitirim utanmasa… Mesela ben babamın beni dinlediğini de hiç hatırlamıyorum. Pek soru sormaz Cemil. Kafa sikmez, sıkıştırmaz ama dinler. Birkaç bira cilalarım bazen. Akşam. Hani bazı akşamlar vardır. Vardır işte. Hasatın çıkar bazen. Cemil oturur yanıma dertleşiriz, o da içer bazen. Anlayacağınız babamdan iyidir.

- Kalk bir yüzünü yıka da çıkalım. Salim maldır ama kaliteli maldır. Çıktık. Küçük, pis bir kahve. Nasıl geldik bilmiyorum. İstanbul’ u unutmuşum. Söylemedim. En son 5 yıl önce gelmiştim İstanbul’ a. O olaydan sonra bir daha gelmedim. Ne olayı? Sorma be! Yutma dolmayı sorma işte yeri gelince anlatırız onu da. Konuştuk biraz. Salim baya büyümüş. Nasıl büyümüş? Zengin olmuş işte, çok parası var, çok. Kıskandım biraz. Belki çıksaydım ben de böyle olurdum dedim kendime. Salim’ in telefonu çalıyor sürekli. Şişe işine girmiş bu günlerde. Şişede para çokmuş. Bir fabrika daha açıyormuş. Başka ne iş yapıyormuş sormadım. Çaylar geldi. Bir şeker iyidir. Bir yudum aldım. Çay berbat , hayat da berbat. Evlenmiş Salim. Yenge Burdurluymuş. Çok güzelmiş, hamileymiş. Bir yudum daha aldım çaydan, çay hala berbat. Gezdirdi beni biraz. Anladığım, benle görülmek istemiyordu. Kuytuya sürüyordu hep. Siz ne anlarsınız? . Sonra, o çayına sövdüğümün yerine de bu yüzden gittiğimiz açıktı. Salim. Götçü Salim. Bizim marketlerden, kuyumculardan, yaşlı teyzelerin çantalarından diş bekleyen Salim iş adamı olmuştu. Anlarım. Bizde bir numara yok. Eski günler geride kalmıştı. Biliyor musunuz ben bu hödüğün hayatını kaç defa kurtarmıştım? Zaman aşımı var tabi arada. Olsun Salim. Boş ver. En azından geldin. Diğerleri gelmedi. Olsun, gelirler bir gün. Onlara da kızmıyorum, herkes yolunu bulacak. Cemil arka koltuktan yanıma sıçradı. Sürtündü biraz, kuyruk salladı falan. İti de anlamak lazım. 3 senedir duvardan ve duvar gibi bir adamdan başka bir şey görmedi. Salim’ in toplantısı varmış. Bundan sonra beni aramaya çalışacakmış. Sarıldık. O an sevdim Salim’ i. İnsan olduğu için. Duvar, sehpa, bardak olmadığı için sevdim. İnsan görmezseniz, böyle olursunuz. Salim gitti. Evin önündeydim. Sanki ilk defa geliyormuş gibi. Genelde film izleyince böyle olur insan. Doğrulur ve yeniden yaşamaya başlar. Ben de doğruldum ve apartmana girdim. Duyurular, ödemeler vesaire. Salim’ le dışarı çıkarken bunların hiçbiri dikkatimi çekmemişti. Renkler mesela. Duvarlar kırmızıydı. Duvara dokunarak merdiveni çıkmaya başladım. Körler gibi. Yaşadığım yeri tanımaya çalışıyordum. Kapılara dokundum, isimleri okudum. 3. kata çıktım ve sağdaki kapıya anahtarı soktum. Zorladım. Açılmadı. Direniyordu. Kafamı kaldırdım. Aydınlandım. 4. katta oturuyordum. Yukarı çıktım ve anahtarı çevirdim. İçeri girerken aşağıdan bir ses duyuldu. Sonra bir ses daha. Anlaşılan alt kattaki iki kapıda açılmıştı. Kadın kapısının zorlandığını söylüyordu. Adam hırsız olma ihtimali üzerinde duruyordu. İstanbul bozulmuştu, polisler eskisi gibi değildi devlet bunları önlemeliydi. Yavaşça kapıyı örttüm. Hala sesleri geliyordu.

Beyaz bir yerdeyim. Etrafımda hiçbir şey yok. Sonsuz bir beyazlık... Hangi yöne gidersem gideyim bitmiyor, düşünmek gibi.

Derin bir sessizlik hakim. Dağcılar doruk noktalarına çıktıklarında inanılmaz bir sessizlikle karşılaşırlarmış. Onları tekrar tekrar dağa çıkmaya iten tutku da aslında bu sessizliği bir kez daha hissetmekmiş. Sanki benimki de öyle. İlk defa bitmesinden korkmadığım bir mutluluk var.
Orada ne açlık ne de tokluk var. Aşk mı istediniz biraz? Yürüyün ve hissedin. Ama dokunamazsınız. Derin suların bilinmeyenlerini mi görmek istiyorsunuz? Yürüyün. Zaten boğulamazsınız. Orda ölüm yoktur, isterseniz bırakırsınız ki bu orda zamanı durdurmaktır.

Censorship in Cinema

Considering their effects, there are some paramount tools between the means of communication . In all the arts, cinema is known as the most effective one. Goverments, who are aware of the effects of cinema, have always tried to control it.. It is well known that the biggest propoganda films have been made in Russia in the cold war period and this is not a coincidence. Thus, America ,who knows this power very well, did not let their soldiers watch the film " Walleys of the Wolves Irak". As it is known, cencorship is the state in which the films are controlled or limited by the authority. In Turkey, the adventure of the cinema started along with its best friend; censorship. Here are some of the films which are censored in Turkey: "The Street Walker( Adolf Körner 1942 )", "The Endless Road ( Duygu Sağıroğlu 1966 )", "The Bouncers ( Kayahan Arıkan 1967 )", "The Big Animosity ( Tunç Başaran 1969 )", "The Hope ( Yılmaz Güney 1970)". Many of these films were awarded in Cannes and Berlin Film Festivals but they were not shown in the country they were made in. I believe that the censorship in the motion pictures should be abolished.

Art should be free since it is the expression of feelings directly without any interference. I think the censorship in the Turkish Cinema should be abolished because it loses its charecteristic to be an art if it is censored. In Turkey, when producers, who have a good film, apply to the Ministry of Cultural Affairs for support, they put their canary among the cats. The producers, who do not make the proper changes in the films upon the expected requests of the ministry, lose the opportunity to get financial support. Moreover, even though the producers make the film with their own money, they are exposed to the limitations of the Censorship Commission. Furthermore, the censorship is easier when the producer and the director are not the same person. Since the producers financially contribute more to the film, they want to earn money in any case. So, the financial gain becomes more important and art turns into only something commercial.

Turkish Cinema does not only convert into just a trade, but it also becomes a jigsaw puzzle of the governments if the censorship is not abolished. Take, for example, the film " Revenge of the Snakes" which was banned by the Censorship Committee in 1962. The president of the period, Cemal Gürsel, who watched the preview of the film admired the film and he wanted it to be shown without any limitation. It is interestingly enough that the same film was made again by Şerif Gören in 1985 and it was censored due to the different reasons. Similarly, another film "Guardian of the Dawn", was censored because it was claimed that the film turned people against the military in the scenes of aircraft crashes. However, the commander of the airforces watched the film admiringly later and allowed it to be seen uncensored. As these two examples illustrate, men and institutions behave arbitrarily in the field of censorship and this causes the movies to be the recreational ground of the governments.


Film productions increase in the counries where there is a censorship and compulsion. So, the censorship should be abolished because it is useless and also triggers underground cinema and does not contribute to the country. People are limited to express themselves, they apply to the art inevitably. For example, Iranian Cinema showed an increase of 120 percent last year. It is interesting that the dictatorial regime in Iran made a major conribution to the its cinema.Another example is from the USA. Although the film "Fight Club" was censored in America, the film has been watched by millions of people and became one of the best films of American films history. Prohibition brings illegality. If the films are censored, films go to underground; that is, people go to underground.


Some people who are against the abolition of cinema censorship may claim that the cinema should be controlled because of moral values. However cinema is an art that is preferred so people do not have to watch it. Although shots and captions like portrayal of crime or suicide, display of dangerous weapons, overpassionate love making, nudity and indecent exposure are sometimes exaggarated in the cinema, it is the problem of people who want to watch them. It should not be a problem of goverment. Furthermore, these exaggarations can sometimes be the need of the director or the scenarist. So, they should be free since the art should not be restricted.


Cinema’s associations with youth, sexuality, and expression have often made it a target for government control. In many cases censorship violates freedom and it also causes statesmans to behave arbitrarily. Turkish government is trying to make copyright law proper for EU norms in these days. In my opinion, the government should also examine the subject of censorship in detail. It is time to look into the role that can be played by criticism, analysis, and cinema literacy rather than relying on a Censor Board that acts as a moral police.There might be a flood of grade without censorship.









Outline


Thesis statement: I believe that the censorship in the motion pictures should be abolished in

Turkey.

1 I think the censorship in the Turkish Cinema should be abolished because it loses

its charecteristic to be an art if it is censored.

A. Financial supports

1. Policies of the Ministry of Cultural Affairs

2. Attitudes of the producers


2 It causes statesmans to behave arbitrarily if the censorship is not abolished

A. Revenge of the Snakes

B. Guardian of the dawn


3 So, the censorship is useless and also it is harmful since it triggers underground

Cinema.

A. Iranian Cinema

B. Fight Club


4 Some people who are against the abolition of cinema censorship may claim

that the cinema should be controlled because of moral values. However cinema is

an art that is preferred so people do not have to watch it

A. Shots and captions

1. Exaggarations.

2. The needs of film makers.

Avalanche - Leonard Cohen

" It is your turn, beloved,

It is your flesh that I wear..

-

The crumbs of love that you offer me,

They're the crumbs Ive left behind.

-

Your pain is no credential here,

Its just the shadow, shadow of my wound. "