28 Eylül 2010 Salı


Kadın oturmak bilmiyordu. Durmak bilmiyordu demek isterdim. Oturuyor. Ne yapabilirim?. Konuşmuyor da. Hatta tanışmıyoruz. Henüz beni görmedi. Yüzü çok güzel. Nasıl güzel? Bilmem. Denize bakmak gibi. O sürekli aynı yere bakıyor. Ben de öyle yapıyorum. Ona bakıyorum. Tabi o bana bakmıyor ama olsun. Ortak noktalarımız var. İkimizde bir yere sürekli bakmayı seviyoruz. İkimizde oturuyoruz, konuşmuyoruz, tanışmıyoruz

26 Eylül 2010 Pazar

Ne olur, neden olur, nasıl olur?




Televizyon izlerken birden kafamı kaldırdım. 1- Oda izmarit kokuyordu. 2- Kendimi berbat hissediyordum. Peki ne kadar berbat?


- Bir kere duvarları görmek iğrenç bir şey. Oturduğum yer bok gibi. Duvar kağıdı sidik gibi. Gerçi ben de sidik gibiyim. Sen beni boşver. Kıç atıyorum sana işte kimseyi gördüğüm yok ne zamandır. Makarna da sidik gibi bu arada.
- Cehenneme gerek yok yani. Güldü. Salim hayatımda gördüğüm en çirkin, en gereksiz adamdı ve ben bu hırboyla oturmuş, hayatımı tartışıyordum.
- Yok yok, gerek yok Salim. Neyse en azından cemil var. Cemil köpeğimin adı. Hayır naapıym? Öyle alengirli isim bilmem ben. Cemil dedik, cemil kaldı ismi. Babamın adıda Cemil’ di. Verir verir, insan köpeğine babasının adını verir. Valla ben bunla babamdan daha iyi anlaşıyorum. Bir kere babam bana hiç sarılmadı, bu bitirim utanmasa… Mesela ben babamın beni dinlediğini de hiç hatırlamıyorum. Pek soru sormaz Cemil. Kafa sikmez, sıkıştırmaz ama dinler. Birkaç bira cilalarım bazen. Akşam. Hani bazı akşamlar vardır. Vardır işte. Hasatın çıkar bazen. Cemil oturur yanıma dertleşiriz, o da içer bazen. Anlayacağınız babamdan iyidir.
- Kalk bir yüzünü yıka da çıkalım. Salim maldır ama kaliteli maldır. Çıktık. Küçük, pis bir kahve. Nasıl geldik bilmiyorum. İstanbul’ u unutmuşum. Söylemedim. En son 5 yıl önce gelmiştim İstanbul’ a. O olaydan sonra bir daha gelmedim. Ne olayı? Sorma be! Yutma dolmayı sorma işte yeri gelince anlatırız onu da. Konuştuk biraz. Salim baya büyümüş. Nasıl büyümüş? Zengin olmuş işte, çok parası var, çok. Kıskandım biraz. Belki çıksaydım ben de böyle olurdum dedim kendime. Salim’ in telefonu çalıyor sürekli. Şişe işine girmiş bu günlerde. Şişede para çokmuş. Bir fabrika daha açıyormuş. Başka ne iş yapıyormuş sormadım. Çaylar geldi. Bir şeker iyidir. Bir yudum aldım. Çay berbat , hayat da berbat. Evlenmiş Salim. Yenge Burdurluymuş. Çok güzelmiş, hamileymiş. Bir yudum daha aldım çaydan, çay hala berbat. Gezdirdi beni biraz. Anladığım, benle görülmek istemiyordu. Kuytuya sürüyordu hep. Siz ne anlarsınız? . Sonra, o çayına sövdüğümün yerine de bu yüzden gittiğimiz açıktı. Salim. Götçü Salim. Bizim marketlerden, kuyumculardan, yaşlı teyzelerin çantalarından diş bekleyen Salim iş adamı olmuştu. Anlarım. Bizde bir numara yok. Eski günler geride kalmıştı. Biliyor musunuz ben bu hödüğün hayatını kaç defa kurtarmıştım? Zaman aşımı var tabi arada. Olsun Salim. Boş ver. En azından geldin. Diğerleri gelmedi. Olsun, gelirler bir gün. Onlara da kızmıyorum, herkes yolunu bulacak. Cemil arka koltuktan yanıma sıçradı. Sürtündü biraz, kuyruk salladı falan. İti de anlamak lazım. 3 senedir duvardan ve duvar gibi bir adamdan başka bir şey görmedi. Salim’ in toplantısı varmış. Bundan sonra beni aramaya çalışacakmış. Sarıldık. O an sevdim Salim’ i. İnsan olduğu için. Duvar, sehpa, bardak olmadığı için sevdim. İnsan görmezseniz, böyle olursunuz. Salim gitti. Evin önündeydim. Sanki ilk defa geliyormuş gibi. Genelde film izleyince böyle olur insan. Doğrulur ve yeniden yaşamaya başlar. Ben de doğruldum ve apartmana girdim. Duyurular, ödemeler vesaire. Salim’ le dışarı çıkarken bunların hiçbiri dikkatimi çekmemişti. Renkler mesela. Duvarlar kırmızıydı. Duvara dokunarak merdiveni çıkmaya başladım. Körler gibi. Yaşadığım yeri tanımaya çalışıyordum. Kapılara dokundum, isimleri okudum. 3. kata çıktım ve sağdaki kapıya anahtarı soktum. Zorladım. Açılmadı. Direniyordu. Kafamı kaldırdım. Aydınlandım. 4. katta oturuyordum. Yukarı çıktım ve anahtarı çevirdim. İçeri girerken aşağıdan bir ses duyuldu. Sonra bir ses daha. Anlaşılan alt kattaki iki kapıda açılmıştı. Kadın kapısının zorlandığını söylüyordu. Adam hırsız olma ihtimali üzerinde duruyordu. İstanbul bozulmuştu, polisler eskisi gibi değildi devlet bunları önlemeliydi. Yavaşça kapıyı örttüm. Hala sesleri geliyordu.